Salı, Haziran 22

Bunch of idiots

0kişi tuzlamış
Uyuyamadım, şu an İsveç'te, dünyanın en büyük dijital festivali olan DreamHack'teyim. Çoğu festivalde olduğu gibi bunda da uyku alanında uyuyorsun, tek farkı bu alanın kapalı olması (soğukluk açısından bir şey farketmiyor ne yazık ki, burası İsveç, her öğün soğuk).

Bugün festivalin son günü ve her yer toplanıyor, çoğu stand gitti geriye pek bir şey kalmadı, Stockholm'e gidecek olan otobüsüm 8 saat sonra kalkıyor. Uyumaya gittiğimde, bir grup gerizekalı insanları rahatsız etmeye başladı, gözümün önünde uyuyan bir çocuğun yastığını alıp sonra kafasına fırlattılar, ve bana burada da medeniyetin kaybolabildiğini gösterdiler. Ben de gidip onları şikayet ettim, ve uyku alanından çıkartıldılar.

Hep ispiyoncuydum, hala öyleyim =)

İnsanlardan nefret etmeye başladım, herkes o kadar çok kendi derdinde ki, hayat bu kadar "kompleks" olmadığı halde kendi "kompleks olmuş" hayatından çıkamayan insanları sevmiyorum, ve farkettim ki, etrafımdaki insanların çoğu böyle.

Evet benim de çekincelerim var, yapamadıklarım var, mesela danışma da geceleri duran kızı çok tatlı buluyorum ama gidip de bir şey demedim kendisine. Ne de olsa o İsveç sınırları içerisinde yaşıyor, ben ise Türkiye'de.

Kompleksli insanlar hep birilerini eleştiriyor, kendilerine bakıyorlar ya da bakmıyorlar bunu bilmiyorum ama, her şeye muhalefet ve her şeyi ciddiye alan garip insanlar. Hayat bu kadar karmaşık değil gerçekten, bu bir yarış değil, başkalarından daha iyisini yapmak zorunda değilsin bana kalırsa, sadece kendin için iyi olanı yapmalısın başkalarını üzmeden, üzerinden geçmeden..

Öyle değildir belki de, belki de doğru olan en üst seviyeye ulaşmak için hep birilerinin üstüne basarak geçmektir, ama ben öyle bir insan olamıyorum. Dönüştüğüm şeylere bakılırsa, ona da dönüşebilirim zamanla, ama umarım böyle bir şey gerçekleşmez.

Az önce ben hayvan gibi esnerken çocuğun teki gelip fotoğrafımı çekti, belki de dünyanın en komik fotoğrafı olur, ne kadar karizmatik bir insan olsam da, o fotoğrafla hayatım mahvolur, kim bilir, belki yarından itibaren beni nette görmeye başlayacaksınız.

Hayırlısı diyorum =) Bugün gece İstanbul'a dönüyorum, yarın güzel bir uyku çektikten sonra yeni bir hayata başlayacağım, kararlıyım.

Pazar, Haziran 20

Day and day in Sweden

0kişi tuzlamış
2 gün önce İsveç'e geldim. Rahat ama bayıcı bir uçak yolculuğu, istenmedik özlemler.. Gitmek istemedim gerçekten, ayrılmak istemedim İstanbul'dan. İsveç'e geldiğimde hava aydınlanıyordu, Stockholm'e indim, gece saat 2.30 gibi.. İsveç'in havası, yazın sadece 2-3 saat karanlık kalıyormuş meğer, saat 3.30 gibi otobüsle Stockholm'e vardım, ve hava tamamen aydınlanmıştı..

3 saat dolaştım arkadaşlarımla kalacağım hosteli bulmak için, altımda şort, üstümde tişört, esen bir rüzgar, soğuk bir hava.. Tamamen ters bir yerdeymişim meğer, ama önemi yok, Lili dinleyerek tam 3 saat dolaştım bomboş Stockholm sokaklarında, bu bana iyi geldi, istediğim "kafa dinleme" seansını gerçekleştirdim.

Arkadaşlarımla buluştuktan sonra sadece 2 saat uyudum, ve yattığım yatak o kadar rahattı ki, 10 saat uyumuş gibi hissettim. Sonra biraz Stockholm'ü dolaştık, trene binip Jönköping'e gittim. Güzel ve değişik bir tren yolculuğuydu, Avrupa'da trene binmek insanların ne kadar medeni olduğunu hatırlattı bana.

Şimdi festivaldeyim, DreamHack'de, aslında çok eğlenmem gerek ama, eksiklerim yüzünden fazla eğlenemiyorum. Her şeye rağmen iyi durumdayım burada, internetim sürekli olsa, sanırım daha iyi olurdum.

Seviyorum, özlüyorum. Tek bir insan için geçerli değil bu, ama özel olanlar az. Bugün barımsı bir yere gittik, ve ben duvarlara dalarak sevdiğim insanları düşündüm. Onları özledim, yeniden sevdim. Böyle yerlere gitmek bana iyi gelmiyor, vişne vodka da yokmuş zaten, vişne şuruplu Bacardili kola içtim. Tadı çok da güzel değildi. İnsanlar deli gibi dans etti, biz 6 erkek sap sap izledik, komikti, normalde çekinmezdim aslında, ama istemedim oraya gitmek.

Bir de, festivalde inanılmaz tatlı bir kız gördüm, tanışmadım, konuşmayacağım da, ama şu festivale gelen tek güzel kız sanırım kendisi. Üzerinde "Sweetest girl" yazan bir tişört vardı, tam kendisine uymuş, oldukça güzel bir görüntüydü.

Kesinlikle burada yaşamak istemem, hayat pahalı, ulaşım pahalı, bir kutu kola için en az 2-3 TL veriyorsun, şehir içi otobüse normal binmeye kalksan 5-20 TL arası değişiyor fiyatları, metrolar 8 TL, şehirler arası yolculuklar gidiş geliş en az 150 TL, en ucuz yemekler 10 TL'den başlıyor, her şey pahalı kısacası, sanırım hayatımda ilk kez bu kadar pahalı bir yere geldim.

Sevdim İsveç'i, çünkü hep gündüz yazın, yazları gelip kalınabilecek bir yer, ama kışın neredeyse 24 saat karanlık, o yüzden aldanmamak gerek. İki taraflı bir ayna düşün, bir tarafı güzel gösteriyor, bir tarafı çirkin, işte aynı öyle bir ülke burası..

Pazartesi, Haziran 14

What a shot!

0kişi tuzlamış
Sanırım anlamsızlığın ortasındayım artık. Sol tarafımda sürekli bir ışık yanıyormuş gibi hissediyorum. Sınırsızca yazmak istiyorum, hiç durmadan, çünkü ellerimin klavyede dans etmesi o kadar güzel geliyor ki bana, bir resital gibi.. Arkada çalan şarkı sevdiğimin blog şarkısı, çünkü arkada o açık. Bu şarkıyı çok seviyorum, ama hiç dinlemiyorum, genellikle bu saatlerde hep kontrol ediyorum o sayfayı, o yüzden hep bu saatlerde dinliyorum birkaç kez..

"Sevdiğim" ne kadar komik bir kelime, sanki köyden gelmişiz gibi.. Köyden gelmenin nesi kötü ki? Değil tabii, ama kendini geliştirememek kötü, insanları oldukları gibi sevsem de, insanları oldukları gibi sevsek de, zamanla farkediyoruz ki "olduğu gibi" yeterli değil, fazlası lazım, eklemek lazım, ekleyemiyorsa, o doğru insan değil demektir. Böyle bir mantık var mı gerçekten?

Ne kadar karmaşık yazdığımın farkındayım merak etme, solumdan sesler duyuyorum bu sefer, ışık kaybolmuş değil, sesler de geliyor..

Odam büyük aslında, sadece bilgisayar masam ve sandalyem var, başka bir şeyim yok. Hemen sağımda camım 24 saat açık hiç kapanmaz, solumda odamın kapısı var, duvarlarımız çok ses geçiriyor, o kapı hep kapalı. Kapalı kapılar geldi aklıma şimdi. Ne kadar çok kapıyı kapattım kendime.

Hayatımı ele almak istiyorum, pişmanlıklarımı maillerle değil, kendi gözümün önüne yazmak istiyorum. Yapmadığım her şeyi sürekli unutuyorum, sürekli kendimi daha iyi bir adam olmaya adayıp sonra hayatımdaki her şeyden pes ediyorum. Eskiden böyle değildim, hiçbir zaman hayallerim olmadı, hiçbir zaman uzun süreli planlarım olmadı. Benden adam olmaz diye düşünmeye başladım tam şu anda, ve ruhum yanmaya başladı.

Ben başarısız bir adamım. Yine de, etrafımdaki kendini bir şey zanneden diğer insanlarla kıyaslayınca, fazla başarılı buluyorum kendimi, çok gördüm, çok yaşadım, şimdi de çok evde oturuyorum =)

Ne yazacağımı bile bilmeden başladım bu yazıya, ve devam edemiyorum. Mutlu değilim sanırım, uzun süre sonra ilk kez, mutsuzluğumu ikna edemiyorum mutluluğa..

Cumartesi, Haziran 5

Awakening

0kişi tuzlamış
582'de takılmış bir gelen kutusu, rengi griden başka bir renge bürünmeyen minik msn adamı, sürekli yenilenen, ama hiç yenilenmeyen sayfalar, ilerliyormuş gibi görünen ama aslında geçmeyen zaman..

Bunu çok yaşadım daha önce, hayatımdaki en mühim şey belirsizlik olduğu zamanlarda geçmiyor dakikalar. Hani beklersin ya telefonun başında çalsın diye, uzun bir süre geçmiş gibi gelir sana geçen her saniye, öyle işte. Ne çalmasını beklediğim bir telefon var aslında, ne de beklediğim bir mesaj, tek istediğim daha yakında olmak, orada olduğunu bilmek, iyi olduğunu bilmek.

Ne kadar bunalım oldu değil mi? Şu an bu moddayım ve üstümden atamıyorum, yatmak istiyorum ama uyuyamıyorum, duymak istiyorum ama arayamıyorum, görmek istiyorum ama gidemiyorum..

Her şey yaptıklarımın sonucu, ve ben hayatımda ikinci kez pişmanım.

Perşembe, Haziran 3

Drawing the past

0kişi tuzlamış
Şu anda dipte hissediyorum kendimi, tabii ki daha da dibe batabilirim, bunun asla sonu yok, ama dipte olmak insanı iyi hissettiriyor, çünkü bir şeyler yapmak için çaba göstermek istemeni sağlıyor.

Bugün tüm eski mesajlarıma baktım, 2005'e kadar gittim, 18 yaşıma girdiğim seneye kadar. 5 yıl olmuş, garip geliyor böyle bakınca, büyümek hep garip, yaşlanmak, çok garip, hiç ölmeyecekmişim gibi hissetsem de, öyle olmadığını biliyorum. Geride bıraktıklarıma baktım, hayatıma baktım, hissetiklerimi tekrar hissettim. Kaybettiğim herkesi özlüyorum, bütün dostlarımı, ve bir şey hissettiğim insanları.. Hala hayatımdaymış numarası yapanlar var bir de.

Hani derler ya, insan şöhret olunca kendi ailesini umursamaz diye, oyuncu olan kuzenim beni Facebook hesabından bile silmiş, geçmişi karıştırırken bunu da gördüm.

Ne kadar eksik, ne kadar fazla bir adam olduğumu hesaplıyorum şimdi, beynim kendime yetiyor, başkalarının beynine ihtiyacım yok, bu yüzden hiçbir şey yapasım gelmiyor, çünkü istediğimde her şeyi yapabileceğimi biliyorum. Ama yapmadıklarım yüzünden, sıfırda takılı kalmış durumdayım. Yıllarca oyun turnuvaları düzenledim, yüzlerce insan beni tanıyor, bunların yarısı bana saygı duyuyor, yarısı nefret ediyor, bir kısmı çok iyi dostum, bir kısmı düşmanım, ama artık çok basit geliyor tüm bunlar.. Bugüne kadar tüm başardıklarım, verdiğim tüm uğraşlar, ve beni ben yapan tüm insanlara bir anda sırt dönmüş gibi hissediyorum.

Kişiliğim değişti, istediğim zaman başarabileceğimi bildiğim için uğraşmayan bir başarısıza dönüştüm, eskiden uğraşıp yapardım, şimdi şuraya yazı yazmaya bile üşenir oldum.

Değerlendirmemi bitirdim, ve artık hazırım, kaybettiklerimi ve harcadığım zamanı geri kazanamam, ama geleceğimi istediğim gibi yönlendirebilirim.

Benim savunduğum doğrularım var, yaşayarak gördüğüm ve inandığım. İnsanın yaşadığı güzel ve kötü her şey kendi yaptıklarının sonucudur, bu bir başkasına güvenmek de olabilir, karşıdan karşıya geçerken sağına soluna bakmamak da..
 

Bir makarna blog tutarsa © 2009

PSD to Blogger Templates realized by OOruc.com & PSD Theme designed by PSDThemes.com